Bir birey düşünün, özgürlüğüne düşkün. Özgürlüğün ne olduğuna değinmeliyiz önce. Kendi karakterimize dayalı davranışlar mı? Yoksa engellenmemek ve zorlanmamak mı? 2. belirttiğim tanımı tamamiyle yok sayıyorum. Çünkü yaptığı tanım açıklamalara dayalı değil, anti tezlere dayalı. Bundan bahsetmeyeğim. Başka tanımlarda mevcut ama aslında özgürlük tam oturmuş bir kavram olduğunu düşünmüyorum. Size burada yıllardır gelen özgürlük nereye kadardır tartışmasından da bahsetmeyecem. Neyden bahsedecem? Birazdan geleceğim.

Özgürlük tam oturmuş, net bir kavram değil ama bu kavrama türler bulunmuş ve yıllarca tartışma konularına yol açmıştır. Bunlardan en eksik bulduğum ve insanları yanlış yönlendirdiğini düşündüğüm İstenç Özgürlüğü hakkında konuşmak istiyorum. Başkaları doğrultusunda hareket ediyorsanız istenciniz oturmamıştır, diyor bu felsefi görüş. Bunda yanlış bir şey yok. Bunda yanlış olan şey, o başkaları denilen kavramın çok yüzeysel geçiliyor oluşu. Yani onu o kadar basit indirgeyemeyiz. Başkalarının istediği şeylerde bizim istenç özgürlüğümüze dahil olabilir. İstencimizde ki gözlemcimize bağlı bir durum. Başkaları yada başkası, o, biri, yada en yakınım; tanımlar insanın bencilliğini beraberinde getirir. Hiç bir zaman bunu idrak edebilecek olgunluğa da erişemeyebilir.

Olgunluk kavramına değinmek istiyorum. Basitçe insanın yaşadıklarından ders çıkarması olgunluk olarak değerlendirilir. Evet, böyle olması gerekiyor. Peki ya yaşadıkları olay yanlış yorumlanıyorsa? Yada ders çıkardığı yaşanmışlıklar çokta kale alınmaması gereken durumlarsa? Başka bir düşünceye göre ise başkalarının görüşlerini önemseyen insanlar olgunlaşamazlar. Buna katılamayacağım. Herkesin her dediğini yap denilemez tabi insana ama burada asıl olgunlaşma durumu olarak düşündüğüm ve olgunluğa tanım yükleyebildiğim, değer vermek konusu açılıyor.

Değer vermek ne oluyor? Yada değer ne oluyor? İnsan sevmek ve sevilmek dürtülerine sahip bir canlı. İster tasvip edilmeyecek yöntemlerle olsun, isterse kendinizi bu konuda red etmekle. Bu dürtüye sahibiz. Yaşama sevgi görerek başlarız. Sadece burada sevgili, aile kavramlarından bahsetmiyorum. Evet o kavramlarda işin içine giriyor ama daha büyük çerçeveden bakıp, o etmenleri tek tek önemsemeliyiz. İnsanı sevmek olarakta bakmayacağım. Sadece sevmek. Ana dürtümüz bu. Verdiğimiz değer. Birbirleriyle neredeyse eş anlamlı kelimeler. Daha doğrusu ayrıldığı noktalar çok fazla ama şuan buluştuğu noktadan söz etmek istiyorum.

İrdelenmiş şu 3 konuya geçmek istiyorum, değeri daha da açıklayabilmek için. Varlık, Bilgi, Değer. Aralarından en karışığı bilginin ne olduğudur. Bu başlı başına bir yazı konusu. Buna şimdi değinmeyeceğim. Bilmenizi isteğim şey Varlık ve Bilgi konuları; Anlam, Önem ve Değer olgularını içinde barındırmaktadır. Çok uzattım biliyorum. Değer kavramına geri dönelim. Değer kavramının hangi perspektiflere uzandığını algılamanızı istedim ilk. Şimdi tanımlandırmaya geçebiliriz. Değer kavramı matematiksel olarak belirtilebilir, aslında matematiksel bir şeydir ama bunu tercih etmeyeceğim. Değer kavramını kişinin nesne yada canlı ile olan ilişkisine dayalı bir olgudur. Bu olgu neticesinde hayatımızdaki her şeyi istemsizce sıraya sokarız. Bütün varlığı bize ait olan yada olmayan, olmasını istediğimiz; nesne yada insanları istemsizce ama aslında bilinçaltımız da isteyerek sıralamaya sokarız. En çok kaybetmekten korktuğumuz parçayı en üstte koyarız. Buda değer oluyor ve bizim için değer sıralaması oluyor.

Sorun şura da; değer veriyoruz ama asıl değeri kavramak bize çok zor geliyor. Fedakarlık yapmak çok zor geliyor. Az önce insanları yok saydık, şimdi ise değer sıralamamızda ki insanları ele alıyoruz. Özgürlüğüne düşkün bireye geri geliyoruz. Bu birey hakkında daha fazla bilgi vereyim. Kendi isteklerine çok fazla düşkün, kim olursa olsun başkasının ne düşündüğüne, üzüldüğüne falan önem vermeyen biri. Değer verdiği insanlar için fedakarlık yapamayacak biri. Yada o yapsın diye düşünen biri. Elbette çevrenizde böyle biri vardır, yada bu sizsinizdir. Böyle bir insanı başlı başına olgunlaşmamışlıkla sorgulayamazsınız. Yada direk olarak değer vermiyor diye de sorgulayamazsınız. Benim diyeceğim şu olurdu; birine değer verecek kadar olgunlaşmamış.

Bir arkadaşımın bana sürekli dediği çok güzel bir atasözünü ele alacağım. Pantalonun ıslanmadan balık tutamazsın. Eğer ben tutarım, bak gösterim şeklinde bana bir düşünceyle gelmeyi düşünüyorsanız, hemen bu siteyi terk edin, bir daha uğramayın. Fedakarlık yapılması gerektiğinden bahsettim. Neden yapılması gerektiğini anlattım gibi ama meselemiz yine bu değil. Mesele bunları düşünmeden fedakarlık yapabilmek, bunu istemek. Kısıtlanma olarak bakmadan. Kısıtlanmanın kötü bir şey olduğu düşüncesi, zaten tamamiyle saçmalık. Herkes seni kısıtlasın demiyorum yine de ama asıl korktuğun şey senin bazı şeylerden kısıtlanman değil de karşıdakini kaybetmenin verdiği hissin kısıtlama olmasıdır. Asıl o zaman verilen değer, olgunluk kavramları gün yüzüne çıkacaktır.

6 yorum “Böyle olmaz… #01

  1. Kendinden başkasına değer vermeyen o kadar çok insan mevcut ki.. Gerçekten çok güzel ve doğru bir noktaya değinmişsiniz. Elinize emeğinize sağlık.

  2. Güzel bir şekilde kendini ifade etmişsin Barış bu yüzden öncelikle seni tebrik ederim. Fakat ne anlatmaya çalıştığına geldiğimde son cümlelerine bakarak düşüncemi belirtmek istiyorum. Fedakarlıktan ve anladığım kadarıyla bize değer veren, bizim de sevdiğimiz insanlar için kendimizle ilgili bazı şeylerden feragat edebileceğimizle ilgili bir şeyler anlatmak istemişsin. Bir çok olguyu detaylarına inerek anlatıp onlara yüzeysel bakamayacağımızı anlatmana rağmen ne yazık ki sen de fedakarlık konusunda tek bir pencereden bakıp olduğu gibi görmüşsün. Elbette yer yer sevdiğimiz insanlar için fedakarlık yapmamız gereken durumlar olur. Bunda hemfikiriz. Ama şu yönden bakarsak; sevdiğin insana duyduğun saygı ve ona olan sevgin için onu “kısıt”lamamak da bir fedakarlıktır. Eğer bir insan karşıdaki için bu fedakârlığı yapmıyorsa, karşıdakinden de beklememelidir. Bu konuya sadece sevgili yönünden bakmadığında da geçerli olan bir durum. Kısıtlama ise yerine göre kötü, yerine göre iyi bir şey olabilir. Kısıtlanmanın sebebine göre bunu bir şekilde ayırt edebiliriz. Fakat benim görüşüm bu kısıtlamanın çoğu zaman kötü bir şey olduğu yönünde. Kim olursan ol, karşındaki insanın bir birey olduğunu unutmamak, onun ilkelerine ve isteklerine saygı duymak her şeyden önce gelir. Bana göre bunu ayırt edemeyen ve sürekli karşıdaki insanı kısıtlamaya yönelik davranışlarda bulunup ufak dahi olsa o insanı kendi ilkelerinden koparacak davranışlarda bulunan insan olgunluğa erişmemiştir. Buna izin veren kişi ise kendisine saygısı olmayan bir insandır. Bana sorarsan biri üzülmesin veya kızmasın diye kendi benliğimden ufak ufak da olsa ödün vermek yerine karşıdaki insanın canının sıkılmasını tercih ederim. Çünkü bu hayatta bizim için üzülmemize gerçekten değecek tek kişi biziz. Aile ve istisna olan birkaç insan dışında.
    Eline emeğine sağlık.

    1. Öncelikle ben teşekkür ederim, güzel yorumun için.
      Bahsettiğim meram, örnek verdiğim insana dayalıdır. Genel olarak indirgemedim. Bu yüzden eleştirdiğim insan üzerinden tasvipler de bulundum. Yada bu konuda olan bazı görüşlerle, mevcut belirttiğim kişiliği bütünselleştirmeye çalıştım. Mevzuyu senin belirttiğin gibi daha genel irdeleyemeceğim kadar karışıktı benim için. Bunun için tek bir yazı yetmezdi. O yüzden öncelikle belirli bir kişilik belirledim. Kısıtlamayı, kısıtlama olarak görmemeye başladığın kişide asıl güzel mevzu olduğunu belirtmeye çalıştım. Birazcık bugüne kadar ki tüm kısıtlama tartışmalarını yok sayarak, kısıtlama kısıtlama olmayan durum olabilir mi? Buna cevap bulmaya çalıştım.
      Dediklerinde haklısın. Hak vermiyor değilim. Ama kısıtlı irdelediğim konuya, irdelememin dışında etmenler eklemişsin. O etmenlerin her biri ise belli başına onlarca yazı kaynağı eder benim için. Direkt olarak bir şey diyemem. İndirgediğim boyuta bakılmasını isteyerek, belki çok şey istiyorum ama…
      Ne demek istediğimi daha iyi anlatacam kararlıyım. Böyle olmaz… #02 bu konunun devamı gibi. Mutsuzluğu irdelemeye çalıştım ama yine genel tutamadım. Çünkü genel tutulamayacak kadar karışık. Kitap falan yazmak gerek. Onuda yorumlarsan çok sevinirim.
      Lütfen beni yanlış anlama. Çok teşekkür ederim yorumun için. Hak veriyorum sana düşüncelerinde. Saygıda duyuyorum. Sadece anlatmak isteğim mevzuya, yıllardır süre gelen bir tartışmanın insanlara verdiği etkiyle, benim irdelediğim o ufak boyut kaçmış olabilir.
      Teşekkür ederim. Sağ ol. Var ol.
      Not: Bugün içerisinde Böyle olmaz… #02 yayında.

    2. Kast ettiğin kısıtlama olayında cidden kötü ve iyi var kötü mü fazla iyi mi ayrımı kişiden kişiye değişir. Ben daha farklı bir yerden bakıp olaya şunu demek istiyorum. Şöyle ki ; Ali diye birisini varsayalım, herhangi bir ideolojik akıma girmiş sağ sol demiyorum bunun ayrımı yok çünkü birey kendini ait hissettiği toplum içinde bulmak ve diğer insanları da ke di topluluğunun kendine göre avantajlarını sıralayarak güçlenip muktedir olması çabasına girer. Ali bu ideolojisine bağlı kurum dernek örgüt parti topluluk yada herneyse buraya kendi iradesi ile girer ve istediği anda kendi iradesi ile çıkma garantisi elindedir. Ama girilen her toplumun belirli kural ve disiplin çerçevesi vardır. Ali için bazıları saçma veya fazla abartılı gelse dahi yani Ali bu durumda kısıtlanacak olsa dahi eğer bu girdiği toplumda kalmayı tercih etmişse burdaki kısıtlamayı kötü veya iyi gibi bir derecelenmeye koyamayız. Kısıtlanma diye birşeyin olduğu kanısında değilim esasen kısıtlanma bence de feragat etmedir kendinden.Toparlayacak olursak Ali düşündüğü ideolojik olay için kendi isteğiyle kendi özgürlüğünü belli bir ölçüde kısıtlayacak ve istediğini tüm topluma yaymaya çalışcak veya daha basit örneklerle üniversite kazanmak için kendinden feragat edip ders çalışmalısın özgürlüğünü kısıp eğlenme ortamını ve arkadaşlar ile ilişkilerini daraltmalısın sonucu gine senin istediğin yere varacak sonuç olarak kısıtlanmak istemen senin istediğin bir başka şey için kendinden feraget etmendir kısıtlanmak sana zor geliyor canını yakıyorsa istediğin şeyi ne kadar istediğini bir sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

  3. Çok önemli güzel bir noktaya değinmişsin. İnsanlar sürekli bencillik yapmaktan başka birşey yapmıyor. Sadece kendi isteklerine odaklanmışlar.

  4. Fedakarlık arz ve talep dengesine oturmuyorsa gereksiz bir olgu bence. Yani demen o ki karşıdaki insan veya insanlar yaptığın fedakarlığın anlamını kavrayamayacak konumda iseler veya yapacagin fedakarlığı istemediğin sonuçlar ile karşılıyor ise fedakarlık gereksizdir. Fedakarlık oldukça ağır anlamlara sahip bir olgu olmakla beraber, bu ağırlığı kaldırmayan karşılıklı fedakarlık ilişkisi ve birbirinin faydasına birbirini yüceltme olgusu mevcut değil ise bu fedakarlıktan ziyade kendini sömürttürmek, halk dilinde ise eşek yerine konmak anlamına gelir.
    Sevgiler

Bir yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir